24 Ekim 2013 Perşembe

ÇATALHÖYÜK

                                                      ÇATALHÖYÜK
Çatalhöyük, Orta Anadolu'da, günümüzden 9 bin yıl önce iskan edilmiş,çok geniş bir Neolitik Çağ ve Kalkolitik Çağ yerleşim yeridir. Doğu ve batı yönlerinde yan yana iki höyükten oluşmaktadır. Doğudaki Çatalhöyük olarak adlandırılan yerleşme Neolitik Çağ'da, Çatalhöyük olarak adlandırılan batıdaki höyük ise Kalkolitik Çağ'da iskan görmüştür. Günümüz Konya Şehri'nin güneydoğusunda, Hasandağı'nın yaklaşık olarak 136 kilometre uzağında, Çumra İlçesi'nin 11 km. kuzeyinde, Konya Ovası'na hakim buğdaylık arazide bulunmaktadır. Doğu yerleşimini, en son Cilalı Taş Devri sırasında ovadan 20 metre yüksekliğe kadar ulaşan bir yerleşim birimi oluşturmaktadır. Ayrıca, batıya doğru da ufak bir yerleşim birimi ve birkaç yüz metre doğuya doğru da bir Bizans yerleşimi bulunmaktadır.
Höyükler kabaca 2 bin yıl kesintisiz iskan edilmiştir. Özellikle neolitik yerleşimin genişliği, barındırdığı nüfusu, oluşturduğu güçlü sanat ve kültür geleneği ile son derece dikkat çekicidir.Yerleşimde 8 bin üzerinde insan yaşadığı kabul edilmektedir. Çatalhöyük'ün diğer neolitik yerleşimlerden temel farkı, bir köy yerleşmesini aşıp kentleşme evresini yaşamakta olmasıdır.Dünyanın en eski yerleşimlerinden biri olan bu yerleşimin sakinleri, ilk tarımcı topluluklardan da biridir. Bu özelliklerinin bir sonucu olarak 2009 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi'ne önerilmiştir.UNESCO tarafından 2012 yılında Dünya Miras Listesi'ne dahil edilmesine karar verilmiştir.

ARAŞTIRMA VE KAZILAR

Doğu Höyük (Çatalhöyük (Doğu)), muhtemelen, bugüne kadar bulunmuş en eski ve en gelişmiş Neolitik Çağ yerleşim merkezidir. 1958 yılında James Mellaart tarafından keşfedilmiş, ilk kazıları 1961-1963 ve 1965 yıllarında yapılmıştır. 1993'te yeniden başlayan ve günümüze kadar devam eden kazılar Cambridge Üniversitesi'nden Ian Hodder tarafından yönetilmektedir ve İngiltere, Türkiye, Yunanistan, ABD'li araştırmacılardan oluşan karma bir ekip tarafından yürütülmektedir. Kazı çalışmaları ağırlıklı olarak "ana höyük" olarak görülen Doğu Höyük'te yürütülmüştür. Buradaki kazı çalışmalarının 2018 yılına kadar sürdürülmesi planlanmaktadır.
Batı Höyük'te ise 1961 yılında höyüğün üzerinde ve güney yamaçta iki derinlik sondajı gerçekleştirilmiştir. Doğu Höyük'te 1993 yılında ikinci dönem kazıları başladığında Batı Höyük'te de yüzey araştırması ve yüzey sıyırması çalışmaları başlatılmıştır.
Tarih öncesi yerleşim birimlerindan önce terk edilmiştir. Bir zamanlar iki yerleşim birimi arasında Çarşamba Nehri'nin bir kanalı akmaktadır, ve yerleşim birimleri, ilk tarım zamanlarında elverişli sayılabilecek alüvyonlu toprak üzerine kurulmuştur. Evlerin girişleri üst kısımlarında bulunmaktadır.


 


MİMARİ
  • Çatalhöyük (Doğu)
Kuzey kesimdeki mimari diğer kesimlerden farklı görünmektedir. Buradaki ışınsal düzen muhtemelen yerleşmenin merkezine uzanan sokaklar, geçitler, su ve drenaj kanallarına bağlıdır. Bu kesimde mimari, konutlar ve açık alanlardan oluşmakta, saray, tapınak, ortak kullanıma ait büyük depolama alanları bulunmamaktadır.
Yerleşimin genelinde evlerin birbirine bitişik inşa edildiği, dolayısıyla duvarların ortak kullanıldığı, aralarında avluya açılan dar geçitlerin bırakıldığı anlaşılmaktadır. Bu avlular bir yandan hava ve aydınlatma sağlayan, diğer yandan da çöp alanı olarak kullanılan alanlardır.Avlular etrafından yapılmış bu konutlar mahalleleri oluşturmuştur. Bu mahallelerin yan yana sıralanmasıyla da Çatalhöyük kenti ortaya çıkmıştır.
Konutlar birbiri üstüne, aynı plana göre inşa edilmiştir. Bir önceki konutun duvarları, bir sonrakinin temelleri olmuştur. Konutlaın kullanım süresi 80 yıl gibi görünmektedir. Bu süre dolduğunda ev temizlenmiş, toprak ve molazla doldurulmuş, üstüne aynı planda yenisi inşa edilmiştir.
Konutlar dörtgen biçimli kerpiç tuğlalarla taş temel kullanılmadan dörtgen planlı olarak yapılmıştır. Ana odalara bitişik depo ve yan odalar bulunmaktadır. Aralarında dikdörtgen, kare ya da oval biçimde geçişler vardır. Çatılar, saz ve kamış damların üstlerinin, günümüzde bölgede ak toprak olarak adlandırılan kalın bir kil tabakasıyla sıvanmasıyla yapılmıştır. Bu çatıları taşıyan ahşap kirişlerdir ve duvarların içine yerleştirilen yine ahşap dikmelere dayanmaktadır.Arazinin farklı eğilimleri yüzünde konut duvarlarının yüksekliği de farklıdır ve bu farklılıktan yararlanılarak batı ve güney duvarlarının üst kısımlarında, ışıklandırmayı ve havalandırmayı sağlamak üzere pencere boşlukları bırakılmıştır. Konutların tabanları, duvarları ve içlerindeki tüm yapı ögeleri beyaz renkte bir sıva ile kat kat sıvanmıştır. Yaklaşık 3 cm. kalınlıktaki bir sıvada 160 kat belirlenmiştir. Sıva, beyaz kalkerli, milli bir kil kullanılarak yapıldığı anlaşılmıştır. Çatlamaması için içine ot, bitki sapları ve yaprak parçaları katılmıştır. Konutlara giriş çatıda açılan bir delikten, büyük olasılıkla tahta bir merdivenle sağlanmaktadır. Yan duvarlarda giriş yoktur. Konut içindeki ocak ve oval biçimli, üstleri düz bırakılan fırınlar çoğunlukla güney duvarında yer almaktadır. Her konutta en az bir platform bulunmaktadır. Bunların altlarına, zengin gömüt armağanlarıyla ölüler gömülmüştür. Depo odalarının bir kısmında açkılama taşları, baltalar ve taş aletlerin konduğu kilden yapılma kutular ele geçmiştir.
Höyüğün erken tabakalarında Mellaart'ın saptadığı yanmış kireç topaklarına üst tabakalarda rastlanmamaktadır. Zaten alt tabakalarda sıva olarak kireçten yararlanıldığı, ancak üst tabakalarda sıva için kil kullanıldığı görülmektedir. Kazı başkanı Hodder ve İngiliz Arkeoloji Enstitüsü'nden Wendy Matthews, kireç kullanımının, çok fazla odun gerektirdiği için daha sonraki evrelerde terk edildiği görüşündedir. Kireç taşı, 750 dereceye kadar bir ısıda fırınlandıktan sonra sönmemiş kirece dönüşmektedir. Bu ise çevreden büyük miktarda ağaç kesilmesini gerektirmekteydi. Arkeologlar benzer sıkıntıların Ortadoğu neolitik yerleşimlerinde de yaşandığını, örneğin Ayn Gazal'ın 8.000 yıl önce, yakacak odun sağlamak uğruna çevreyi yaşanamayacak hale getirmeleri yüzünden terk edilmiş olduğunu kabul etmektedirler.
Bir kutsal mekan olduğu düşünülen yapının kuzey ve doğu duvarlarında 1963 yılı kazıları sırasında Çatalhöyük kent planı olduğu anlaşılan bir harita ortaya çıkarılmıştır. Günümüzden yaklaşık olarak 8200 yıl öncesine tarihlenen (radyokarbon tarihleme yöntemi ile saptanan yaşı MÖ 6200 ± 97) bu çizim, dünyanın bilinen ilk haritasıdır. Yaklaşık olarak 3 metre uzunluğa ve 90 cm. yüksekliğe sahiptir. Halen Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir.

          

  • Çatalhöyük (Batı)
James Mellaart başkanlığındaki 1961 yılındaki kazılarda Erken Kalkolitik I'e tarihlenen bir yapı açığa çıkarılmıştır. Kerpiç duvarlı, dörtgen planlı bu yapıda duvarlar yeşilimsi sarı renkte bir sıvayla sıvalıdır. Erken kalkoliltik II tabakasında ise, etrafı hücre tipi odalarla çevrili, görece büyük ve iyi inşa edilmiş merkezi odalardan oluşan bir yapı ortaya çıkarmıştır
SANAT
Konutların iç duvarlarında panolar yapılmıştır. Bazıları bezeksiz, kırmızının çeşitli tonlarında boyalıdır. Bazılarında geometrik bezekler, kilim desenleri, iç içe geçmiş daireler, yıldızlar ve çiçek motifleri bulunmaktadır. Bir kısmında el ve ayak izleri, tanrıçalar, insan, kuş ve diğer hayvanlar, av sahneleri ile doğal çevreyi yansıtan çok çeşitli tasfirlerle bezenmiştir. Kullanılan diğer bir bezeme türü kabartma betimlemelerdir. İç düzenlemelerde platformlara oturtulmuş boğa başları ve boynuzları ilginçtir. Birçok evin duvarında gerçek boğa başlarının kille sıvanmasıyla yapılan kabartmalar mevcuttur. Bazı mekanlarda bunlar bir dizi halindedir ve Mellaart tarafından bu yapıların kutsal mekan ya da tapınak olduğu ileri sürülmektedir. Bina 52 olarak adlandırılan yapının yangın geçirmiş odasında bütün halinde in situ bir boğa başı ve boynuzları bulunmuştur. Duvarın içine yerleştirilmiş olan boğa başı açkılanmamıştır. Üst kısımda ise 11 sığır boynuzuyla bazı hayvan kafatasları bulunmaktadır. Bir dizi boğa boynuzu, boğa başının hemen yanındaki bir sekide yer almaktadır.
Konut duvarlarında yer alan tasvirler av ve dans sahneleri, insan ve hayvan resimleridir. Hayvan resimleri akbaba, leopar, çeşitli kuşlar, geyik ve aslan gibi hayvanlardır. Ayrıca 8800 yıl öncesine ait, kilim motifleri denilebilecek motifler de görülmektedir ve günümüz Anadolu kilim motivleriyle ilişkilendirilmektedir. Figürin buluntular sığır, domuz, koyun, keçi, boğa, köpek ve tek olarak sığır boynuzlarıdır.
İNANÇ

Doğu Höyük, Anadolu'da kutsal yapılara rastlanan en eski yerleşimdir. Kutsal mekan olarak tanımlanan odalar diğerlerinden daha geniştir. Bu odaların ayin ve yakarı için ayrıldığı düşünülmektedir. Duvar resmi, kabartması ve heykeller, diğer konut odalarına oranla daha yoğun ve daha farklıdır.Doğu Höyük'te bu tarz kırktan fazla yapı ortaya çıkarılmıştır. Bu yapıların duvarları av ve bereket büyüsü ile inançları yansıtan betimlemelerle süslenmiştir. Ayrıca kabartma olarak leopar, boğa ve koç başları, boğa doğuran tanrıça figürleri yapılmıştır. Bu durvarlarda geometrik süslemeler de sıkça yer almaktadır. Diğer yandan toplumu etkileyen doğa olaylarının da betimlendiği görülmektedir. Örnek olarak yakınlardaki volkanik Hasan Dağı'nı patlaması olduğu düşünülen bir betimleme açığa çıkarılmıştır.Çatalhöyük Doğu Höyük'te III. tabakadan X. tabakaya kadar olan tabakalarda, kutsal yapıların içinde çok sayıda pişmiş kilden yapılma Ana tanrıça heykelcikleri, boğa başı ve boynuzları ile kadın göğsü rölyefleri bulunmaktadır. Ana Tanrıça, genç kadın, doğuran kadın ve yaşlı kadın olarak betimlenmiştir. Bu buluntuların tarihlendirilmesiyle Anadolu'da en eski Ana Tanrıça Kült merkezlerinden birinin Çatalhöyük olduğu kabul edilmektedir.Bereketi simgeleyen Ana Tanrıça Kültü'nde erkek ögeyi boynuzlu boğa başlarının temsil ettiği düşünülmektedir. Güleryüzlü ve sevecen betimlemeler Ana Tanrıça'nın doğaya sunduğu yaşamı ve bereketi simgelerken, kimi zaman korkunç denebilecek betimlemeler de, bu yaşam ve bereketi geri alabilme yetisini ifade etmektedir. Elinde akbaba olabileceği düşünülen yırtıcı bir kuşla betimlenen tanrıça heykeli ile yarı ikon tarzı ürkütücü heykelcik ise, Ana Tanrıça'nın ölüler ülkesiyle bağını temsil etmektedir. İki yanındaki leoparlara dayanmış durumda doğum yapan şişman kadın figürü ile aslanlı tahtlarda oturur biçimde tasvirlerine rastlanan Tunç Çağı Mezopotamya'sının İnanna - İştar'ı ve Mısır inancındaki İsis - Sekhmet'i arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.
Öte yandan Çatalhöyük Neolitik yerleşiminde konutun sadece barınmak, erzak ve eşya depoplamak / güven altına almak gibi işlevlerinin olmadığı, aynı zamanda bir dizi sembolik anlam üstlendiği anlaşılmaktadır. Hem konutlarda hem de kutsal mekan olarak görülen yapıların duvar resimlerinde ana tema boğa başlarıdır. Günümüzde yabani sığır olarak tanımlanan boğaların alın kemikleri, alın kemiklerinin boynuzların oturduğu kısımlar ve boynuzlar, kerpiç dikmelerle birleştirilerek mimari öge olarak kullanılmıştır.Konutlardaki duvar resimlerinin, ölülerin gömülmüş olduğu kesimlerde daha yoğun olduğu dikkati çekmiş, bunun belki de ölülerle bir çeşit iletişim kurma amaçlı olduğu ileri sürülmüştür.Öyle ki duvar resimlerinin üstünün tekrar sıvanmasından sonra, sıva altında kalan resmin aynen yeni sıva üzerine boyanmış olduğu saptanmıştır.
İlginç bir buluntu da bir evin gömüt çukurunda bulunan dişlerin, bir alt evredeki evin gömüt çukurundaki çene kemiğinden geldiğinin saptanmasıdır. Böylece evden eve geçen insan ve hayvan kafataslarının miras ya da önemli eşya olarak görüldüğü anlaşılmaktadır.